|

Haftanın filmi / Iwo Jima'dan Mektuplar / 'Büyük aktör'ün 'büyük yönetmen'e dönüştüğü an

Bir dönemin karizmatik kovboyu ve başına buyruk kanun adamı, günümüzün ise saygın yönetmeni Clint Eastwood, önceki çalışması “Atalarımızın Bayrakları” ile içiçe çektiği “Iwo Jima'dan Mektuplar” adlı yapıtında, adını “sinemayı gerçek anlamda sanata dönüştüren büyük ustalar” arasına yazdırıyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 23/02/2007 Cuma
Güncelleme: 20:28 - 22/02/2007 Perşembe
Yeni Şafak
Haftanın filmi / Iwo Jima'dan Mektuplar / 'Büyük a
Haftanın filmi / Iwo Jima'dan Mektuplar / 'Büyük a

Iwo Jima'dan Mektuplar

(Letters from Iwo Jima)
2006, ABD Yapımı

Yönetmen
: Clint Eastwood

Oyuncular
: Ken Watanabe, Kazunari Ninomiya, Tsuyoshi Ihara, Ryo Kase, Shido Nakamura, Hiroshi Watanabe, Takumi Bando, Yuki Matsuzaki

Süre
: 141 dakika

Özel Sınırlamalar
: İçerdiği sınırlı savaş şiddeti nedeniyle, Amerikan MPAA Kurumu'dan “Rated / R” uyarısına sahiptir. 18 yaşından küçükler ve bu tür içerikten hoşlanmayanlar için uygun değildir.

Uluslararası İzleyici Yargısı
: 8.4 / 10

(Kaynak:
sitesi)

Dağıtıcı Şirket
: Warner Bros




1945 yılı Şubat ayı… İkinci Dünya Savaşı'nın düğümünün çözülmek üzere olduğu bu kritik günlerde, Amerikan donanması ile Japon kuvvetleri Pasifik'te kıran kırana bir mücadele içindedir. Kayda değer hiç bir güzelliği olmayan, baştan aşağı -soba kurumu benzeri- lav atıklarıyla kaplı volkanik Iwo Jima adası da stratejik önemi nedeniyle bu kanlı süreçte iki ordu arasındaki mücadelenin odak (ve de onur) noktasına dönüşür. Pentagon'daki komuta kademeleri adanın ele geçirilmesinin donanma ve kamuoyu üzerinde güçlü bir psikolojik etkisi olacağını hesap ederek hedefe var güçleriyle akınlar düzenlerken, General Tadamichi Kuribayashi liderliğindeki Japon kuvvetleri de olası bir işgali engellemek için Japon ordusuna özgü o destansı cesaret ve özverinin en ileri noktasını sergilemektedirler. Sonuçta, Amerikan askerleri tarafından adanın tepesine dikilen bir bayrak uğruna, topu topu 45 gün içinde 50 bin dolayında asker gözünü bile kırpmadan ölüme gidecektir. Bir başka deyişle, savaşılan her gün başına 1000'den daha fazla sayıda gencecik insanın yok oluşudur bu…






Sabır ve azimle oluşturulan bir kariyer

1960'lı yılların başlarında, beyazperdede Sergio Leone'nin yönettiği “spaghetti western” serüvenlerinin soğukkanlı ve karizmatik kahramanı olarak boy göstermeye başlayan Clint Eastwood, 1970'li yıllara gelindiğinde (kendisine hiç yakıştırılmamasına rağmen) yönetmenliğe el attı ve 1971'de “Benim İçin Misty'yi Çal” (Play Misty for Me) adlı düşük bütçeli bir gerilim filmiyle bu alandaki ilk ürününü verdi. Hollywood'da aksiyon yıldızı olarak nâm salan kişilerin genelde böyle bir entelektüel yeteneği olmadığına inanılmasına karşın, Eastwood aradan geçen yıllarda yönetmenlik yolunda büyük bir sabır ve inatla ilerlemeyi sürdürdü. Öyle ki sanatçının günümüzde film yapımı alanında ulaştığı düzey, bundan otuz yıl önce kendisinin adı “kamera arkası” için geçtiğinde burun kıvıran bütün sinema otoritelerini feci şekilde utandıracak boyutlara ulaşmış durumda.



Yönetmenlikteki ilk yıllarında -başrollerini de bizzat üstlendiği- bir dizi eli yüzü düzgün western ve polisiye çekip adım adım pişme yolunu seçen büyük oyuncu, yeteneğinin asıl dikkat çekici ürünlerini ise 1990'larla birlikte ortaya koymaya başladı. Western türüne yepyeni bir felsefî ve ahlâkî yaklaşım getirmesi nedeniyle eleştirmenler tarafından ayakta alkışlanıp dört Oscar ödülü kazanan 1992 tarihli “Affedilmeyenler”(Unforgiven), onun artık gerçek bir yönetmen olarak dost-düşman herkes tarafından selamlandığı ilk başyapıtı olarak hâlâ hafızalarımızdaki yerini koruyor.

“Iwo Jima”dan Mektuplar”ı çekme fikri, Eastwood ustanın aklına geçtiğimiz yıl gösterime giren etkileyici savaş filmi “Atalarımızın Bayrakları”nın (Flags of our Fathers) yapım çalışmaları sırasında gelmiş. Önceki film için gerek ABD, gerekse Japon makamlarından -oldukça zorlu mücadelelerden sonra- bazı hassas mekânlar için özel çekim izinleri koparmayı başaran yönetmen, İkinci Dünya Savaşı'nın en kanlı çatışmalarından birinin yaşandığı Iwo Jima adasında çalışırken, bu savaşa bir de “Japon cephesi”nden bakması gerektiğini düşünmeye başlamış. Böylelikle, kadrosunun önemli bir bölümü Japon oyunculardan oluşan ve özgünlüğünü muhafaza edebilmesi için de Japonca çekilen bu “film içinde film” projesi doğmuş.





Yeteneğinin şahikasına ulaşan bir sanatçı

Bir kaç ay önce sinemalarımızda gösterime giren “Atalarımızın Bayrakları”nda, savaş baronlarının, uğruna onbinlerce insanın can verdiği çorak bir tepenin üzerine dikilen o ünlü “Iwo Jima bayrak fotoğrafı”ndan hareketle nasıl da asılsız bir savaş miti yarattıklarına ibretle tanık olmuştuk. Ki o film bile Eastwood'un şiddet olgusunu doğru okuma konusundaki dehasının, siyasal tarafsızlığının başlıbaşına bir kanıtı niteliğindeydi. Ancak yaşlı kurt bu kadarıyla da yetinmeyip, tecimsel kaygılardan bütünüyle arınmış, yalnızca saf sanat arayışı içinde ilerleyen paralel filminde, Amerikalı bir sanatçı olarak ülkesinin tarafı olduğu acımasız bir savaşı değerlendirirken sinemasal yeteneğin ve ahlâkî olgunluğun tam anlamıyla şahikasına çıkıyor.

Eastwood'un “Iwo Jima'dan Mektuplar”daki yönetmenliğinin, önümüzdeki pazar akşamı gerçekleştirilecek olan Oscar törenindeki şansını çok da yüksek görmüyorum doğrusu. Akademi üyeleri, daha önce kendisine ve filmlerine cömert davranmış olmanın da etkisiyle, ibrelerini bu kez Martin Scorsese'den yana çevirecek gibi geliyor bana… Ancak, doğru filmleri ve yönetmenleri ödüllendirme konusunda sicili hiç de temiz olmayan bu topluluğun vereceği ya da vermeyeceği hiç bir ödül, Eastwood'un artık tıpkı Kubrick, Scorsese, Ford, Tarkovski ya da Kurosawa gibi sinema tarihinin büyük ozanları arasında yer almaya hak kazandığı gerçeğini gölgeleyemez.

Sıkı sinemaseverler, öyküsü, oyunculukları, görüntü ve sanat yönetimi, müzikleri, kurgusu ve elbette ki yönetmenlik kalitesiyle gerçek bir başyapıt olan “Iwo Jima'dan Mektuplar”ı kaçırmamalı…




17 yıl önce