|

Amerika başaramadı, sıra AB'de

Timothy Garton Ash
00:00 - 2/03/2007 Cuma
Güncelleme: 01:31 - 2/03/2007 Cuma
Yeni Şafak
Amerika başaramadı, sıra AB'de
Amerika başaramadı, sıra AB'de

Kahire'nin fakir yolları dar ve çamurlu. Sade ama kalabalık yerleşim birimlerinden birinde bir bakkalın evine misafir oldum. Kalabalık aile dörder, beşer bir odaya sıkışmış uyuyorlardı. Yeğenleriyle tanıştırdı beni önce ve sonra üç yaşında, dağılmış saçları, sırıtan yüz ifadesiyle Usama'yla tanıştım. Çok uzun bir sohbetimiz olmadı ama Usama'nın hali zihnime kazınmıştı bir kere.

Arap dünyasının geleceğini ve dünyanın şanslı bölgelerinde yaşayan bizlerin bu konuda nasıl katkı yapabileceğini düşünmenin yollarından birisi, gözleri parlayan küçük Usama'nın yirmi yıl sonra nerede, ne yapıyor olacağını kendimize sormak olsa gerek. Karnını doyuracak yemek bulabilecek mi? Ya eğitim? İş? Müslüman Kardeşler adına militan olup, otoriter rejimin Başkanı Hüsnü Mübarek'e karşı mı olacak? Ya da Mısır'ı bir kalemde terkedip, Akdeniz üzerinden yasadışı yollarla İtalya'ya göçmeye mi çalışacak?

Bu sorunun cevabı esasında tamamen Mısırlılara ve tabi ki Arap ülkerindeki halkların yapacağı seçime bağlı. Saatlerce komplo teorileri üretip, Orta Doğu'da herşeyin sorumlusu Batıdır deyip işin içinden çıkamayız. Gerçek şu ki, Usama'nın ve 400 milyon Arap gencinin yirmi yıl sonraki akibeti, yüzde 80 bu bölgedeki hükümetlerin ve insanlara, yüzde 20 ise dış güçlere bağlı. Yine de sormadan duramıyoruz, bölgenin iki temel Batılı destekçisi, Amerika ve Avrupa Birliği (AB) güçlerini, Mısır gibi bir ülkede istenilen değişimleri sağlamada nasıl kullanabilirler? Amerikan'nın yaklaşımı son otuz senedir denendi ve başarısız oldu. Gelecek hafta ise, daha uzun vadeli AB yaklaşımı başlamak üzere ki, bu yaklaşım AB-Mısır Hareket Planı dahilinde gerçekleşecek. Ama önce, Amerikan yaklaşımı neden başarısız oldu ona bakmamız gerekiyor.

ABD DENEYİMİNİN BAŞARISIZLIĞI

Haziran 2005'de ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, Kahire Amerikan Üniversitesi'nde bir konuşma yapmış, Mısır'ın gerçekleştireceği demokrasi reformunun tüm Arap ülkeleri için örnek teşkil edeceğini belirtmişti. Bu açıdan Mısır'ın demokrasi reformları, Bush yönetiminin “merkezi” dış politikası olarak ve aynı zamanda başarı öyküsü şeklinde lanse edilecek, Bush'un ikinci dönemine bu vesileyle damgasını vuracaktı. Amerikan baskısının etkisiyle de olsa, Mübarek 24. Başkanlık yılında (şu an 26), ilk defa çok adaylı başkanlık seçiminin olacağını duyurmuş, ardından karşı gruplar ve Müslüman Kardeşler üyeleri sokaklarda özgürlük kutlamaları yapmıştı. Lübnan'daki ihtilalden sonra, sıra Mısır' da mıydı?

Her ne kadar yasaklı parti Müslüman Kardeşler üyesi olan adaylar, bağımsız olarak seçime girmiş ve 88 koltuk kazanmış olsalar da, Mübarek durumu kurtarmayı başarmış ve rahatça yeniden seçilmişti. İlk icraatı ise kendisine karşı seçime girme cüretini gösteren Ayman Nur'u tutuklatmak oldu. Batılı tepkilere rağmen Nur hala hapiste. Mübarek hükümeti bağımsız 88 vekile dokunmasa da, ülkenin önde gelen pekçok aktivistini hapse yollamıştı.

Peki Washington'un kararlı sesi neredeydi? Sisteme karşı olan aktivistlerden öğrendiğime göre, Amerika'nın demokrasi için yaptığı baskılar geçen sene önemli ölçüde azalmış durumda. Bush yönetimi Irak'taki “kanlı manzara”ya rağmen ılımlı Arap liderlere destek verme ihtiyacı duyuyor. Ayrıca İslamcıların, Washington'un desteklediği seçimlerde bu denli başarı göstermesi “ürkütücü” bir durum onlar için. Geçen senenin ilk aylarında, Mısırlı meslektaşıyla görüşmesinden hemen sonra, Rice, hala Mısır'da demokrasi ve reformdan bahsediyordu. Bu sene iki bakanının görüşmesinde demokrasinin adı bile geçmedi.

AB Dış İlişkiler ve Komşuluk Politikası görevlisi Benita Ferrero-Waldner, beyazlar giyinmiş şekilde savaş borusuyla demokrasi çağrısı yerine, AB-Mısır Ortak Hareket Planı adıyla, içinde görünürde ağrı kesici, pek çok iyi niyet taşıyan 40 sayfalık bir raporu gündeme getirdi. Stil olarak tam bir zıtlık var göze çarpıyor elbet. Peki Benita ve AB, Condolezza ve Amerika'nın sınıfta kaldığı bu konuda başarıyı yakalayabilir mi? Veya en azından biraz daha iyisini yapma şansları var mı?

AB NASIL BAŞARABİLİR?

Hareket Planı, içinde insan hakları, hapis koşulları ve basın özgürlüğü gibi pek çok başlığı barındırıyor. Şu an herşey Avrupalı kurumların ve milli hükümetlerin bu çerçeveyi nasıl dolduracaklarına bağlı. Mısır Hükümetine ekonomik reformların gerçekleştirilmesinde destek olmak kolay, ancak insan hakları gibi konularda çetin sorular sormaya hazırlar mı? Mısır Hükümetinde çoğulculuk bağlarının kuvvetlenmesine destek vermeye devam edecekler mi? Ya sivil toplum? Peki gelecekte Mısır toplumuna yeni fikirler, deneyimler kazandırması için Mısırlı öğrencilere burs, akademisyenlere, yazarlara, gazetecilere destek vermeyi Avrupa aklından geçiriyor mu? Eğer Avrupalı devletler kendi milli ve ticari çıkarlarını güder ve sadece teknik konulara yönelirlerse tüm bunların kağıt üzerinde kalma tehlikesi var. Türkiye örneğinin aksine, AB'nin Mısır'a AB üyeliği gibi dev bir ödül verme şansı da yok. Yine de Avrupa için daha evvel yaptığından daha stratejik hamleler yapma olanağı var.

Avrupa Birliği'nin son durumuna bakınca, Benita'nın “vals”inin, Condolezza'nın “rock'n'roll” undan daha fazla başarı göstereceğini zannetmiyorum. Ancak Usama'nın geleceğine bakacak olursak, Avrupa'nın bu ülkede ve bölgede Amerika'ya göre çok daha hayati çıkarları var. O halde, Usama'nın ve bizlerin hatırı için denemeye değer.

* 1 Mart 2007, The Guardian'dan kısaltılarak alınmıştır, Çev: Evren Tok





17 yıl önce