|

Halk gelenekleri 'moda' oldu

Halk gelenekleri ünlüler arasında yeniden "moda" oldu. Ünlülerin yeni doğan çocuklarıyla ilgili uygulamaları, Anadolu halkının yüzlerce yıldan bu yana uyguladıkları doğum geleneklerini gündeme taşıdı.

ANKARA (A. A)
00:00 - 21/02/2007 mercredi
Güncelleme: 11:46 - 21/02/2007 mercredi
Yeni Şafak
Halk gelenekleri 'moda' oldu
Halk gelenekleri 'moda' oldu

Halk geleneklerine göre, göbek bağı çocuğun iyi bir eğitim görmesi için okul bahçesine, dinine bağlı olması için de cami avlusuna gömülürken, hastalandığında çabuk iyileşmesi için de evin çatısına atılıyor.



Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Gülsen Balıkçı'nın araştırmasına göre, Anadolu'da hamilelik ve doğumla ilgili bir çok ilginç inanış ve gelenek bulunuyor.

Anadolu kültüründe, yeni doğmuş çocukla göbek bağı arasında yakın ilişki kurularak göbek bağının başına gelecek kötü şeylerin çocuğu da etkileyeceğine inanılıyor. Bu nedenle, göbek bağı "gelişigüzel" atılmayarak, bazı dilekler için kullanılıyor.

Örneğin, anne-baba çocuğunun dinine bağlı olması için göbek bağını cami duvarına veya avlusuna, malına ve hayvanlara düşkün olması için de ahıra gömüyor.

Göbek bağı, çocuğun ilerde iyi bir eğitim alması dileğiyle okul bahçesine, hastalandığında çabuk iyileşmesi dileğiyle de evin çatısına atılıyor. Bazı yörelerde de kız bebeğin göbek bağı becerikli olması için dikiş makinesi ya da süpürgeye bağlanırken, erkek bebeğinki ise avluya gömülüyor.


EKŞİ YENİRSE KIZ, TATLI YENİRSE ERKEK ÇOCUK



Benzer inanışlar plasenta (bebek eşi) için de uygulanıyor. Çocuğun bir parçası olarak kabul edilen ve canlı muamelesi gören plasentaya "eş, son, çocuğun eşi, çocuğun arkadaşı" deniliyor.

Balıkçı'nın araştırmasında Anadolu'da plasenta ile ilgili bazı uygulamalar, şöyle anlatılıyor:

"Eş köklü bir ağacın altına gömülür ki, çocuk artsın çoğalsın, eşin gelmesi gecikirse kadın elinde oklava çevirir. Eş yıkanmadan gömülürse öbür dünyada ebeye çiğnetileceğine inanılır.

Doğan çocuğun cinsiyetini söylemek için ebe eşin düşmesini bekler. Söylerse erkek doğurmayan kadın üzülür, eş yukarı sıçrar. Çocuk 'taş gibi' olsun diye eş bir taşın altına konur üzerine de taş bastırılır. "

Balıkçı, günümüzde doğumlar hastanelerde gerçekleştiği için eşle ilgili geleneksel uygulamaların yok olduğunu, ancak göbekle ilgili adet ve inanışların günümüzde de devam ettiğini belirtiyor.



Balıkçı'nın araştırmasına göre, Anadolu'da, hamilelik sırasında kadınların aşermesi ile ilgili de değişik inanışlar bulunuyor.

Aşeren kadının acı, ekşi ve baharatlı şeylerden uzak durması gerektiği düşünülüyor. Bu inanış, "Ye ekşiyi, doğur Ayşe'yi" tekerlemesinde görüldüğü gibi kız çocuğu doğurma kaygısından kaynaklanıyor.

Aşerirken tatlı yenilmesi ise oğlan çocuğunun belirtisi sayılıyor. Bu durum da halk arasında, "Ye tatlıyı, doğur atlıyı" tekerlemesiyle anlatılıyor.


Çocuğun cinsiyetiyle ilgili beklentiler de deyimler ve tekerlemelerde ifade ediliyor. Kadının kız doğuracağı zaman çirkinleştiği, oğlan doğuracağı zaman güzelleştiği düşünülüyor. Bu inanış "Kız kendini, oğlan anayı süsler" deyiminde ortaya çıkıyor. Aynı inanış, kız hamileliğinin ağır, oğlanın ise hafif olduğu inanışında "Kız yükü tuz yükü" deyimiyle kendini gösteriyor.




Anadolu'da, hamile kadının davranışlarının çocuğun fiziksel yapısını, kişiliğini etkilediğine, bu nedenle hamilelerin bazı davranışlardan kaçınmaları gerektiğine inanılıyor. Balıkçı'nın araştırmasında, bu inanışlar da şöyle sıralanıyor:

"-Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz, cenazeye gitmez, cesede bakmaz, çünkü çocuğun yüzü renksiz olur.

-Çocuk ana karnında canlanmadan kadın tekke ve türbeye gitmez. Giderse dede çocuğun her hangi bir yerinde nişan bırakır.

-Hamile kadın, canı ne isterse onu yemezse her hangi bir yerinde iz çıkar.

Sevdiği bir yemek kokusunu aldığında bir yerini kaşırsa, çocuğun da aynı yerinde iz çıkar. "


il y a 17 ans