|

Küresel kapitalizmin geleceği

Çoğu küreselleşme karşıtı ve yeşil aktivistler kapitalizmin kusurlarını göstermekteki başarılarını, yeni sistemik alternatifler sunmada gösteremiyorlar.

Timothy Garton Ash
00:00 - 23/02/2007 Cuma
Güncelleme: 01:07 - 23/02/2007 Cuma
Yeni Şafak
Küresel kapitalizmin geleceği
Küresel kapitalizmin geleceği

Hayatımızı kaplayan bu koca "fil" de nedir? Tabiki küresel kapitalizmin önlenemeyen yükselişi. Kuşkusuz bu yükseliş demokrasi ile sürekli olarak ihtilaf halinde. Özgürlük ise en köklü demokratik sistemlerden biri olarak görülen Britanya' da bile ciddi bir tehdit altında. Öte yandan herkes kapitalizme bel bağlamış durumda: Amerika, Avrupa, Hindistan, Rus oligarşisi ve Suudi Prensleri hatta komünist Çin bile. Ve şimdi de eşitlikçi sosyalizmin son umudu olarak görülen İsrail'li kolektif çiftçiler, performansa göre değişken ücret sistemine geçtiler. Herhalde Karl Marx mezarında ters dönmüştür. Belki de değil, zira her ne kadar Marx'ın bizlere verdiği reçete doğru çıkmasa da, yaptığı analizin ve kapitalizmi tarif edişinin kehanet gücü yüksekti.

Peki bugün ortaya atılan ideolojik alternatifler neler? Hugo Chavez'in "21. yüzyıl sosyalizmi" hala yerel veya bölgesel bir görünüme sahip ve daha çok petrol zengini ülkelerde uygulanıyor. Yeni ideolojik mücadelede demokratik kapitalizmin en büyük rakibi olarak gözüken İslamizm ise İslami finansın kendine has özellikleri dışında genel bir ekonomik sistem sunmuyor, sunulan ise sadece Müslümanlara hitap ediyor. Çoğu küreselleşme karşıtı ve yeşil aktivistler kapitalizmin kusurlarını göstermekteki başarılarını, yeni sistemik alternatifler sunmada gösteremiyorlar.

Elbette bu noktada bir tanım sorunu yaşıyoruz. Devletin mülkiyetinde olan bir Rus veya Çinli bir şirket gerçekten de kapitalist mi? Özel mülkiyet kapitalizmin özü değil miydi? Kapitalizm konusunda Amerika' nın önde gelen uzmanlarından biri olan Edmund Phelps'in daha da "dar" bir tanımı var. Phelps'e göre, kıta Avrupası'ında çoğunlukla gözlemlediğimiz esasında kapitalizm değil, korporatizm. Phelps'e göre kapitalist sistemde, özel sermaye yatırımda ve yenilikler getirme konularında devletin iznine gerek duymaz, diğer sosyal aktörler de buna yeşil ışık yakarlar, işçiler ve toplum gibi. Bu durumda dünyanın çoğunluğunu kapitalist olarak tanımlamak yanlış olur. Ben şahsen bunu çok dar bir tanımlama olarak görüyorum. Elbette Avrupa'da kapitalizmin birçok şekilde uygulanış tarzı var, İrlanda ve İngiltere daha liberalken, Almanya ve Avusturya ise daha çok devlet ile eşgüdümlü hareket eden olan ekonomiler.

KAPİTALİZM Mİ, KORPORATİZM Mİ?

Rusya ve Çin'de ise, özel mülkiyet ve devlet mülkiyeti arasında çok geniş bir yelpaze var. Devlet kontrolü altındaki şirketlerin karar mekanizmalarını sadece "kârın maksimize" edilmesi prensibi belirlemiyor. Ancak diğer yandan onlar da ulusal ve uluslararası piyasalarda yer alıyor, işlemlerine devam ediyor ve küresel kapitalizmin konuştuğu dili konuşuyor. Bu sene Davos' ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda, Gazprom'un sahibi Alexander Medvedev, şirketinin piyasa değeri bazında dünyada ilk beşe girdiğini ve ortaklarına sürekli kazandırdıklarını belirtiyor. Ne kadar ilginç ki ortaklardan biri de Rusya Devleti. Bu durum bizlere küresel kapitalizmin hegemonyası hakkında yeterli bilgi sağlıyor. Çin'de şirketlerinin daha çok kapitalizm istemesi, ancak devletin demokrasi konusunda aynı ilgiyi göstermiyor olması ise tam bir muamma.

O halde, kapitalizm karşısında herhangi bir ideolojik alternatif olmaması, en azından önümüzdeki yıllarda kapitalizmin kendini garantiye aldığı anlamına gelir mi? Son yirmi senedir küresel kapitalizmin hızlı yükselişi esasında kendi geleceği için de tehlikeler barındırıyor. Her ne kadar Marx' ın tarif ettiği kadar ünlü "çelişkiler" olmasa da, ileride daha da önem kazanacağı kesin. Öncelikle, kapitalizmin son yüz yıllık tarihine bakılırsa, kapitalizmin kendi kendini otomatik olarak düzelten bir sistem olmaktan çok uzak olduğunu görürüz. George Soros' un (kim olduğunu belirtmeye gerek yok) vurguladığı üzere, küresel piyasalar bugün her zaman olduğundan daha da "dengesiz". Hatta hergün denge noktasından bir adım daha uzaklaşılıyor. Tekrar ve tekrar, piyasanın "görünmez elini" desteklemek için, siyasi, mali ve hukuksal düzenin "görünmez eline" ihtiyacımız var.

Eşitsizlik sorununu unutmamak gerekiyor. Küresel kapitalizm yüksek performans gösterenleri orantısız bir şekilde ödüllendiriyor, sadece Londra' da değil, Şangay'da, Moskova'da ve Bombay'da da durum böyle. Peki çoğunluğu son derece fakir, ancak tepedeki dar bir zümrenin son derece zenginleştiği ülkelerde ne gibi siyasi tepkiler beklemeli? İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde halinden memnun, yavaş yavaş hayat standartı artan bir orta sınıf için tepede ultra-zengin bir grubun oluşması büyük bir sorun değil. Diğer yandan aynı orta sınıf, küreselleşmeyle bir tarafta fon yöneticilerinin çok zenginleştiğini, ancak kendilerinin kaybetmeye başladığını hissetmeye başlarlarsa, ve aynı zamanda sahip oldukları orta sınıf meslekleri Hindistan'a kaydırılırsa, o zaman bu "işleyen" mekanizma geri tepmeye başlayabilir.

Marx, kapitalizmin artan üretim teknolojileri sayesinde oluşan kitle üretimi sebebiyle, arza karşı yeteri kadar talep oluşmayacağını düşünüyordu. Ancak kapitalizm bu konuda değil ama başka bir üretim dalında dehalaştı: isteklerin üretimi! Günümüz kapitalizminin üstün kabiliyeti müşterileri ne dilerse onu sunması değil, müşterilerine verebilecek olduklarını, hatta vermesi gerekeni istemelerini sağlaması. İşte bu, kapitalizmin vermeye hazır olduğunu isteme mantığı küresel düzeyde sürdürülemeyecek olan. Peki bu durumu terketmeye hazır mıyız? Gazeteleri yeniden kullanım kutularına atmaktan, işe bisikletle gidip gelmekten mutluyuz, ancak diğerleri biraz daha fazla alabilsin diye, daha azla yetinmeye razı mıyız? Ben razı mıyım? Ya siz?

* 22 Şubat 2007, The Guardian'dan kısaltılarak çevrilmiştir. Çev. Evren Tok




17 yıl önce